“Fizik profesörü”, “sosyoloji doçenti”, “tarih uzmanı”,… Bu ve benzeri unvanlar bir kişinin adının önünde yer alıyorsa onu “bilirkişi” mi yapar? Peki bilim üretmek ya da üretilen bilimi anlatmak için makaleler yazan bu kişilerin her yazdığı “salt doğru” mu kabul edilmelidir?
Gerçekten “Bilim hep doğruyu mu söyler?”
Alan David Sokal, 1976’da Harvard College’dan mezun olmuş, Londra Üniversitesi’nde matematik profesörü, New York Üniversitesi’nde fizik profesörü olarak çalışmış bir bilim adamıdır. Sokal, ünlü bir bilimsel dergi olan Social Text’e 1996 yılında “Transgressing the Boundaries: Towards a Transformative Hermeneutics of Quantum Gravity” (Sınırları Aşmak: Kuantum Yerçekimi’nin Dönüştürücü Hermenötiğine Doğru) adlı bir makale gönderdi. Makale bilimsel jargona uygun yazılmıştı ve dokuz sayfa kaynakçadan oluşmaktaydı.
Alan Sokal, makalesinde kuantum yerçekimi ve fiziksel gerçekliğin sosyal kavramlar olduğunu savunuyordu. Yani bunlar birer doğa kanunu değil, insanların sosyolojik ve kültürel durumuna göre değişebilen sosyal kavramlardı. Sokal’ın bu ilginç iddialarına rağmen makaleyi inceleyen hakemlerden yalnızca biri makaleyi başarısız bulmuştu. Diğer hakemler Sokal’ın akademik kariyerini baz alarak makalenin yayınlanmasını uygun görmüştü. Sonuç olarak makale “Social Text” adlı prestijli bilimsel bir dergide yayınlandı.
Alan Sokal, makalesi yayınlandıktan hemen sonra Lingua Franca isimli dergide bir yazı yayınladı. Burada, Social Text dergisinde yayımlanan makalesinin aslında bir parodi olarak tasarlandığını, yalan-yanlış bilgilerle ve saçmalıklarla dolu olduğunu söyledi. Alan Sokal, aslında bilim adamı kimliğini kullanarak hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bir saçmalığı bilimsel jargona uygun bir şekilde yazarak yayınlamayı başararmıştı. Bu ilginç deneyden sonra Sokal, Fransız fizikçi Jean Bricmont ile Impostures intellectuelles (Entelektüel Dolandırıcılıklar) kitabını yazdı. Kitap, postmodern bazı akademisyenleri karmaşık metinler, kavram ve formüller kullanarak saçma ama bilimsel makaleler yazmakla suçluyordu.
Sokal’a göre yazdığı makaleyi bir uzman fizikçi veya matematikçi, hatta lisans mezunu bir kişi bile incelese rahatlıkla bunun aldatmaca olduğunu anlayabilirdi. Ancak bilimsel bir derginin editörleri ve hakemleri sırf Sokal’ın bilimsel kimliğine güvenerek herhangi bir inceleme yapmadan makaleyi yayınlamıştı. Bu deney, literatüre Sokal Hoax (Sokal Vakası) olarak geçti.
Sokal’ın deneyinin üzerinden yıllar geçti. Sizce bilim dünyası bugün daha mı dürüst? Ona güvenelim mi?